1 Ocak 2021 Cuma

It hurts..

    Bazen bir şarkıdan daha fazlasıdır gece. Bazense bir gece yarısından fazladır müzik. Kafa kafaya vermiş iki dost, kim bilir neler konuşuyorlar? Belki kendini anlatıyor. Düzenin içinde sıkışmışlığını ele alıyor. Bazen sadece duvara baktığını, onu orada hayal ettiğini söylüyor. Biliyor, gelen geçeni. Biliyor kendini. Duvarlar dağ gözünde,  gözüyle yıktığı dünyada doluluk, yağmur.

    Dünyanın ahlakı fazla. Herkes için ve içinde eksiliyor yaşam. Kapıdan biri girse ne olacağını bilemediğimiz bir samimiyetsizlikte yer buluyor tüm oluşlar. Giysileri düzgün katlamak, köşede kalan tozları bile iyi almak, bardakları en az bir defa çalkalamak. Sake berbat içkiymiş. Bardağı yıkadığıma değmedi. Bardağı aldığıma değmedi. Kasadan geçirdiğime.. Yağmur mu yağıyordu o gün? Bahar yağmurları meşhurdur burada. İnsanın kendini tanımaması kadar. Fazla mı karanlık? O zaman eğlensinler pembe oyuncaklarıyla. Onlara göre bir dünya olmadı burası hiçbir zaman. Zamanın birinde yukarıdan (binanın 3. katı) bakardım aşağıdakilere. Birbirlerine bakmadan, sadece dizlerinin üzerine binen teknolojik ağırlıklara bağlı olduklarını görürdüm. Karşısındaki orada bile yoktu onun için. Diğeri içinde aynı. Mutualist yaşam örnekleri ve zihnimin parazitleri. O zamanlar şöyle düşünürdüm: Bir insan dizinin olmasını yalnızca dizine binen ağrıyla anlamamalı. Ama bizim insanımız böyle. En kabul edemediği şeyleri en acı şekilde öğrenir. En kolay kabul edebiklerini ise en kolay reddeder. Çünkü hazımsızlık bir tanrı silueti gibi görünür çoğu zaman. Belirsiz ve korkunç.. 




12 Mayıs 2020 Salı

Merhaba geceyarısı // 02:18

Dönüp dolaşıp geliyorum. Masa kayıyor, yerini buluyor. Ben düşünüyor ve geri ayağa kalkıyorum. Dönüp dolaşıp yerimi buluyorum. Rüyalar görüyor, buna inanıyorum. Sahici rüyalar. Bir tezgah var ve üzerinde ulaşılması zor meyveler. Bir dünya var ve içindeyiz. İnanması güç ama böyle. Ağzımıza dumanlar doluyor, ağzımıza sıvılar, sular doluyor. Ağzımızda ağıza alınmayacak cümleler. Kalp kırıcı. Ama varlar. Bir bakışta, belki bir ifadede yerinden edilmesi zor hallerde hep oradalar. Biz gençken de vardı. Biz yaşlandık hala oradalar. Tutunacak bir nokta aramadan önce de ve tutunduktan sonra düşmekten bir adım sonra da..

1 Ocak 2019 Salı

01012019

Unutma bugünü.
Sayfayı arayışını unutma.
Neyi dinlediğini veya
Ev soğuktu
Ve gece -10 derece
Gündüzün kaygısını unutma
Ne içtiğini
"Şarap mide bulandırmaz"
-"Dram olmaz"
Fakat ne istediğini hatırla
Bir sonraki günün heyecanı yaşatan seni
Kimse yokken
Bugünden..
Yollar kapalıydı
Giriş yoktu dünyaya
Yürümen lazımdı
İnsan isteklerini de gün gibi unuturken;
Hatırla!
Sen unutma.
Zorluydu bu sene
Kendine bir sonraki senenin nasıl olacağını söyleyemiyorsun bile
İnanmıyorsun!
Yapay bir bulut değilsin.
Bak ve gör
Çünkü,
Bu yeryüzünden yine buraya düşüyoruz, düşeceğiz!


Bonjour Tristesse - Alienation

3 Aralık 2018 Pazartesi

Acıdan alınan hazzın da bir sınırı var! (27 Kasım)

Yanlışlar bütünü besbelli. Ne yapsa kör bir bıçak gibi kalakalıyor, işlevsiz. Diğerleri gibi olamaz mıydı? Neden olmuyordu? Fiziksel tatminin genetik başarısızlığından başka neydi?

Olmak istediği ve olduğu yer arasındaki keskin geçişler beynini döndürmüştü artık. Saglıgıyla kavrayacagı pek az şey kalmıştı. Çünkü hep bir yerleri uyuşuyordu, sıklıkla beyni.

Bu işin içinden bir çıkış yolu var mıydı? Yoksa hepsi mi kapalıydı? Kendisine böyle geliyor olabilir miydi? Biri karşısında ağlasa sinirlenirdi. Şimdi kendisi utanarak tutamıyor kendisini. Kaçıyor ve durmuyor. Elleri yüzünden gitmiyor.

Başarının ne oldugu konusunda pek emin degildi. Çünkü ona göre herkes bir şeyler yapıyordu. Bir şeyler yapmak başarı kapısının kulpu gibiydi. Gerekli enerji de bir şekilde diger kulplardan saglanıyordu. Bir tanesi kapandıgında başka kapılar ve beraberinde kulpları aralanıyordu. Bu hep böyleydi, acımasız, yorucu, kırıcı. 

Yalnızlık.

En az ifade edebildigi, en çok hissettigi, en fazla istedigi, bazen nefret ettigi ama en sık düşündügü şeydi. Anlamalıydı aslında yol şeritlerinden bunu. Geçip giden arabaların, kalınan hoşgörüsüz evlerin belki kurumuş dalında sallanan yaprağın sağladığı şeydi buydu. Fakat nereden bilsindi. Nereden bilebilsindi?!

30 Kasım 2018 Cuma

Başka bir aşk hikayesi..

Kuzeylilerin soğuk insanlar olduğunu söylerler. Mimiklerinde gediz deltası oluşturmadıklarından olsa gerek ki böyle bir kalıp içine girmişler. Gel  gelelim bu suratsızlıklarının ardında oldukça içten, yeşilin mükemmel bir tonu saklı kalmakta.. Daha önce Farvel Falkenberg ve Englar Alheimsins'de de yaşamıştım benzeri hisleri.. Her neyse..

Konu yine oldukça sıradan (bana göre). Bir gün ailesiyle yolculuk yaparken yaralanmasına sebep olduğu kadının yanına hastaneye gitmesi ve sevgilisi rolünü üstlenmesiyle başlıyor film. Akabinde olaylar gelişiyor. Devamında ise aldatmak, aldatılmak, sevgi, obsesyon gibi kavramların da temellerini sorgularken buluyor insan kendisini. Eh zaten tüm olaylar da bir tür sıradanlık içinde gizli değil midir?

"Yapamam. Birlikte her açıdan mutluyuz ama bu yeterli değil. Her şey çok sıradan. Hayat bir cumartesi alışverişinden daha fazlası. Ben bundan fazlasını istiyorum." derken aslında hepimizin içindeki dönemsel açlığa da perde aralıyor sanki. Evet kabul aldatmanın aklanabilir tarafı yok ama hangimiz düşündüğümüz  sıradanlığın peşinde teneke kutu gibi sallanmak istiyoruz ki? Eylemlerimiz değişim için ve bu esnada bir şeyler kırılıyor.

Sonra filmin açılışı ile bitişinin aynılığı fakat aslında ikisinin de insan zihninin farklı köşelerini hedef alıyor oluşu. 1. aşk sahnesinde kahramanımız yerde yatarken şunlar dilinden dökülüyor:

"İşte burada yatıyorum. Yağmur yüzüme yağıyor. Ama hiçbir şey hissetmiyorum. Bir dakika içinde ölüm şeklimi belirlemek için beyaz bantı getirecekler. Güzel bir sahne: Yağmur altındaki kurban. Parlak bir ışık, jilet kadar keskin. Bir kadın. Her zaman bir kadın olmalıdır. İşte burada. Sevgili Mette. Nereye gittiğimi bilmiyorum. Sadece dünyaya arkamı dönmüş uzaklaşıyorum."


Genellikle korku, gerilim bazlı film çeken yönetmen Ole Bornedal'ın elinde aşk filmiyle başlayan "Kærlighed på film" yine aşk filmi şekilde bitiyor belki ama karakterlerin, kurgunun ve elbetteki Danimarka'nın mükemmel doğası bir çok şeyi değiştiriyor.

https://www.imdb.com/title/tt1024942/?ref_=wl_li_tt

Benim puanım: 8/10

15 Kasım 2018 Perşembe

Hep.

Eğlence.
Fakat ne eğlence!
Odada elime geçen her nesneyle
Dolup taşarak
Beynimin içinde hepsini dağıtarak
Umrumda değil!
Biri yerde kablonun üstünde
Fakat şenlik var etrafta
Beynimde
Dört duvar neşeyle birbirini kucaklıyor
Tek bir koku
Odada
Yayılmakta
Suçluyuz;
Bu dünyanın kahrını çektiğimiz için
Üzgünüm;
Daha başka bir yaşam hayalimdi..


13 Haziran 2018 Çarşamba

Ordinary Corrupt Human Love..

İnsan beyni uğraşla sakinleşemeyecek kadar hızlı..

Sabahtan akşama yoruldum. Bedenimin bütün bölümleri sırasıyla ayrıldı ortamdan. Yavaş yavaş terkedilen masalar gibi. İsteksizce gittiğimiz ortamdan kaçma planları gibi ya da.. Çünkü yapacak çok şey hem var hem yok. Kendimden fedakarlıkla kendim olmayanları mutlu kılma fikri de denebilir. Masa hala ortada ve ben baş köşede hep. İnsanlardan böylesine haz etmezken yine de onları beklemek. İşte bu benlik. Gerçi bu aralar karmaşayla aram yok. Zaten hiç yoktu sadece karmaşa vardı ve ben hayır demiyordum. Bunca zaman sonra öğrendiğim şeyin beni bu denli dinginleştirmesine şaşakalıyorum.

Bekliyoruz, hep bekliyoruz. Umut ediyoruz..
Sıradan ve bıkkın yaşantımızın içerisindeki renkler onlar. Geldiklerinde hayır demiyor gittiklerinde bakakalıyoruz. Belki de bana özgüdür bu durum. Kimsenin benim onlara sarıldığım gibi bana sarıldığını görmedim. Ve bu yüzden artık geri çekiliyorum, insandan, insana ait olandan. Tek başına mutlu türe dokunmamak gerek..

Miktarı boyumu geçen ama çokta büyük olmayan su biriktisi içinde tek başıma  yüzüyorum bu sıralar. İnanışların hepsine yollar var ama ben ortada cehennemin üçüncü kapısını aralıyorum sanki..