9 Temmuz 2013 Salı

12

"Uyuyakaldım; uyandığımda Zorba gitmişti. Hava soğuktu. Kalkmaya hiç hevesli değildim. Elimi tepemdeki rafa uzattım, sevdiğim için yanımda getirdiğim bir kitabı, Mallarme'nin şiirlerini aldım. Yavaş yavaş, rastgele okudum. Kapadım, yine açtım ve attım. Bütün bunlar, bugün ilk kez bana kansız, insanca kokusu olmayan şeyler gibi geldi; mavi boyaları kaçmış, havada duran boş sözler! Tertemiz, süzülmüş, mikropsuz ama aynı zamanda besleyici lezzeti, hayatı olmayan bir su...

Yaratıcı parıltısını yitirmiş dinlerde, ilahlar, insanların yalnızlığını ve duvarlarını süslemek için nasıl ozanca süslere ağırlık verirlerse, bu şiirlerde de durum öyleydi. Yüreğin erişilmez istekleri, tohum ve toprakla yüklü, eksiksiz bir oyun, bir akıl, havasal ve anlaşılmaz bir mimari yapı haline gelmişti.

Kitabı açıp yeniden okumaya başladım. Bu şiirler bunca yıldır niçin etkilemişti beni? Arı şiir! Hayat saydam ve hafifçecik bir oyun olsun ki, onu bir boğum kan bile ağırlaştırmasın. İnsan ruhu köylü, kaba ve pistir -aşk, ten, çığlık-, maddeden kurtulup düşünce olur ve aklın yüksek dereceli fırınında simyadan simyaya sürüp gelişir!

Beni o derece baştan çıkarmış olan bütün bunlar, bu sabah nasıl da şarlatanca cambazlıklar gibi görünmüştü! İnsanın ruhsal acıları, her zaman, her uygarlığın sonunda, çok ustaca hokkabaz oyunlarıyla -arı şiir, arı müzik, arı düşünce- biter. Her din ve sahtekarlıktan öksüz kalmış, artık hiçbir şey beklemeyen, hiçbir şeyden korkmayan son insanın tüm toprağı, ruh halini almıştır ve ruhun artık beslenmek için köklerini salıp emeceği yer yoktur... Son insan da kendini boşalttı; artık ne tohum ne gübre ne de kan. Her şey sözcüklere dönüştü. Her sözcük topluluğu da müzik hokkabazlığına yöneldi. Şimdi son insan daha da ileri gidiyor; yalnızlığının ucunda oturuyor ve müziğin çözümünü, sağır matematik ölçülerle yapıyor."

Nikos Kazancakis - Zorba

"Her şey sözcüklere dönüştü" derken ne kadar da doğru konuşuyordu Kazancakis. Bıkmadan konuşmak ve konuşunca bıkmak. Düşüncesizliğin temel taşını oluşturan kirli savaş, aletleri ve sonrasında kanı keşfedip, dilini bu pisliğe bulaştırmakla başladı ve şimdi de sözcüklerin paslı tadına alıştı aynı organlar. Tutunmak için birer şart halini aldı ve her şeyi kendine dahil etti. Çölün kumları ya da hayvanların pislikleriyle dolmuş bir kuyudan ne farkı var ki?! Kafamı o suya daldırırım da bu cümlelerden tek birini ölene dek hücrelerimde kabul edemem. Kusar atar sonra susuz kalıp pıhtılaşmış tek damar yolumu da yine o pas kokan suyla doldururum.Yine de 'günümüz' insanının köylü, kaba ve pis ruhu ile yarışamam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder