24 Temmuz 2013 Çarşamba

Kendime kilometrelerce öteden yansımam ulaşıyor. Ayaklarım bir adım ileri giderken, ellerimle ileriye bilmem kaç karış uzaklaşıyorum, açılıyor ara. Sabahları karın bölgesinde, birbirinden ayrılma belirtisi gösteren organların savaşı. Gece hiçbir şey yoktu. Gece salttı ve sadece ağırlık vardı. İçi yanardöner birkaç kıvılcım sabahına kan kustururdu. Tüm belaları sabah karşılayan, susuz kalmış, acıkmış, tazelenmiş ve başının dönmesini son hız isteyen bir derviş. Müzik kendi kendine kısılır, yeni dinler; yeni korkularıyla inlerinde çoğalmaya başlar; Diş çıkaran, dişi çıkan, dışı kir tutmaz her beden kendini güneşin mikrop öldüren kısmında vareder. Ben sabahları mutsuz uyanırım. Hava kararınca, çoğunluğun tiksindiği yalnızlıklarına iki kolla sarılırım. Sabaha karşı gri havada, kurdun saatinde, her siluet kendi gölgesini selamladığında tüm fikirlerimi yıkarım. Yine de sabahın, öğleden sonrasına hazırlık yaptığı "beyni yıkayan, boğan, bunaltan" geçişiyle başa çıkamam.
Güneş tepeden vuruyor ve beynin damarlarını kurutuyor.

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder