Bir an önce bir şeyler karalanacak alanlar oluşturulsun ve kurulmak istenen kelimeler tüm hızıyla yerini bulsun. Karışarak ve zaman içerisinde kokarak.
Yedi dünyaya birden konuşasım var. Sessiz bile olsa bir şeylerin benden akması. Kan bile olabilir bu. Yeter ki kendinde dönüp durmasın, kendine akmasın. Bütün bunların boyutları sınır bilmez biçimde acıyı yükler. Acı bitmez. Günbegün devinim halindedir. Temizlenir kirlenir ve yeniden akar. En kusursuz ve kendisine karışılmasını istemeyen organların başına bela olur.
Bazı günler vardır konuşmak istemez insan. Çekilip bütün gün köşesinde bir şeyler yudumlamak ve okumak ya da hiçbir şey yapmadan oturmak için varolduğunu düşünür. Ama bazı keskin zamanlar da vardır ki kendini her yerde konumlandırmak ister. Bir gövdeden diğerine atılan halatta cambazlık yapmak ister. Düşünsenize düşmenin bile bir eylem olduğu bu düzende koltuklarımıza yapışarak sıkıntımıza ne lanetler yağdırıyoruz.
Bugün koşmak ve bağırmak isterdim. Gövdesi bu yaşamın yükünü kaldıramayan hasta bir ağacın yapraklarına dokunmak. Gökyüzüne bakmak. Yağmurun yağmasını bile ne çok isterdim. Arkadaşların bulunduğu bir masada kahkaha atarak ertesi günü bir başkasının kanepesinde uyanarak geçirmek bile güzel olabilirdi. Ama tüm bunlar yok. Öyleyse konuşmanın ve kurmanın bana getirisi ne?
Gece. Gece gündüz edene dek uyanık kalmak istiyorum. Gündüz geceye hasret çekerek geçiyor. Güneş ışınları sanki hissizliğime zemin hazırlıyor. Gece ne kadar umut dolu taşkın düşüncem varsa gündüzün ilk ışıklarıyla adeta buzun içine hapsolup, silikleşiyor. Peki bu esnada hissettiğim tek şeyin hissizlik olması..
Yaşam hüznü kaldıramaz. Bu bana yaşamamam gerektiğini mi söylemekte acaba. Hah. Her yeni gün düşündüğüm bir sürü şey katlanmamam gerektiğini söylüyor.. Direniş göstermekte benim kadar sebat eden çok az insan vardır. Hep birlikte toplansak ve şu dünyayı tek bir gecede havaya uçursak? Uçursak ve uçsak.. Cansu/!
Ama..
"Benim mezarlarımda ölü yok;
Hep yaşamış olanlar var.." Özdemir Asaf