31 Aralık 2012 Pazartesi

Son 2

"Yeni bir başlangıcın ümidini taşımaktan ziyade sonların keskin görünümü içimi daha da huzurlu kılıyor. Bir şey beklemenin ve bitmek bilmez ümit etme çabasının gereksizliğinden olsa gerek yeniyıl gibi şenlikler tek bir hücremi dahi harekete geçirmiyor. Öylece olduğum yerde kalakalıyorum.. Artık..

Dahası bir şeyler beklemek, ummak, dilemek. İnsanın kendine hakaretinin en üst boyutu sayılmıyor mu?"

Böyle yazmıştım. Aradan 1 yıl geçti ve beynimin daha da uyuştuğunu görüyorum. Bu kadarını bile yazacak güce sahip ben şimdi hiçbir şey yapmadan daha önce kendime hazırladığım yemeği ısıtıyorum..



16 Aralık 2012 Pazar

Lifelines

Çocukluğuma damga vurmuş şarkı ve o şarkının klibi. Sırf bu klibi izlemek için dakikalarca televizyon izlemiştim.

50.000 kez fotoğraflanmış her karede yaşayabilirim. Özellikle 1:35'deki sahnede yer alan evde. Önündeki ufak masa ve sandalyede dinginlik hakim..




Klibin başında Norveç kralı Olav Rex'in sözleri yer almaktadır.

"When i look back
I see the landscape
That I have walked through
But it is different.

All the great trees are gone.
It seems there are
Remnants of them.

But it is the afterglow
Inside of you

Of all those you met
Who meant something in your life.

Olav Rex - 1977

13 Aralık 2012 Perşembe

The Lifted Veil

"Sıkılganlığım, kendi duygularımızın düşüncelerimize zorla giren bir dram halini aldığı ve acı çekmemizden çok bunların gerçekleşmekte olduğu düşüncesine ağladığımız o yoğun noktaya kadar ulaşmıştı. Acıyarak bakan bir tür ıstırap hissettim kendi benliğimin hüzün uyandırma gücü yüzünden; acı çekmek için güzelce hazırlanmış fakat zevke cevap verebilen bir karakteri olmayan, kötü geleceğin düşüncesiyle şimdinin zevkinden mahrum kalan ve güzel gelecek fikrinin, şimdinin arzusu ya da şimdinin korkusundan gelen huzursuzluğu sakinleştirmediği bir benlik.."

10 Aralık 2012 Pazartesi

Köld!

Beynim bir at olsaydı, düşüp ayağını kırardı ve sonra kafasına sıkılırdı..

Hiçbir şeyden başka bir şey kalmamışken elimde hala daha eski duyguları hatırlamanın korkusunu yaşıyorum. Geçen gündü sanırım. Filmin tam ortasında, aklımı meşgul edecek binlerce zırvalıktan uzaklaşmanın en mümkün zamanında yağmur bulutu gibi indi üstüme "o" düşünce. O kelimesinin altında binlerce anlam aramaya gerek yok. Bir anlamı bile yok. Sadece uzun zaman önce kendimi kapattığım ve bu sayede her geçen gün artarak bana yük olmaya devam eden korkularımdan birini duyumsadım. Ben ki her şeyi reddetsem de duygularımın ölmemesine çabalamıştım. Bu uğurda kavgalarım oldu. Görünmez kanların aktığı onlarca kavga. Şimdi hiçbir şey yapmadan hepsinin, kontrolüm dışında gelişen alt kimliklerimin savaşında eridiğini görüyorum. Her şeye karşı hiçbir duyguyu keskin şekilde hissetmeyen birinin bunu bilmesinden değil görmesinden daha üzücü bir şey olmasa gerek.. Artık.

Sólstafir - Köld (Albüm)

8 Aralık 2012 Cumartesi

LSwansD

Daha fazla bunu söylemeden duramayacağım. Michael Gira sen kocaman bir çılgınsın.

2012 yılını da kansere kurban edeceğimiz bu son dönemeçte henüz kronik sürece geçilmemişken meydana gelen bir albüm The Seer. Swans'ın arıza tarafı ilgimi çekse de öyle çok dinlemişliğim yoktur. Yalnız nedendir bilinmez bu ara 2012'de çıkan albümlere el attım. Ve içlerinde metal ya da neofolk grupları dışında dinlediğim ender ve belki de tek grup Swans oldu. Daha önce "My Father Will Guide Me Up a Rope to the Sky", "The Great Annihilator" ve birkaç tane daha albümü dinlediğim grubun bu sefer delirdiğini görmek açıkçası beni sevindirmedi değil. Böyle bir yorum da bulunmam gülünç gelebilir. Belki de sadece yakınlık kurmaya çalışıyorumdur. Her neyse. Albüm 2 parttan oluşuyor. Michael Gira henüz ilk şarkıda darbeyi indiriyor. Lunacy! Ardından Mother of the World giriyor devreye. Böyle uzun uzadıya şarkılara yorum yazmak bu aralar fazla gereksiz bulduğum bir eylem. (Yapmaya çalıştığım şey burada tembelliğimi maskelemek.)

Sözler fazla isyankar. Artık son raddeye gelindiğini işaret ediyor resmen. Günümüzde atıkların insanlarla ayırt edilemez durumuna bir başkaldırı niteliğinde. Bir kızgınlık var bu da bundan daha net dışavurulamazdı. Bu nedenledir ki, albümü oldukça beğendim. Türüne, kökenine inmeden ya da profesyonel kelimeleriyle değerlendirme yapmanın ötesinde bende yarattığı izlenim tam olarak bu yönde.

Sanatın her zaman rahatsız edicilik taşıdığına inandığımdan ve dahası albümde de bunun izlerini fazlasıyla gördüğümden bana doyurucu geldi.

"Your life is in my hand
Your mind is in my eye
Your eye is in my mind
Your mind is in my eye
Your eye is in my eye.."

-- Avatar --



Bu da avatar ile beraber albümde ilk göze çarpan ve beğendiğim şarkısı Mother of the World..

Ayrıca 11 şarkıdan oluşan albümün normalden oldukça uzun 3 şarkı barındırdığını da söylemeden geçmeyeyim. Yarım saati bulan şarkılar trans etkisi yaratıyor..

Not: Çok çirkin bir yazı oldu.

6 Aralık 2012 Perşembe

Goodbye!

Thomas Jensen o kadar güzel "goodbye" diyor ki gideceğim yoksa da giderim.



Canlı performansları da en az albüm kayıtları kadar başarılı olan Saturnus'un yeni albümüyle ilgili yorumum da daha sonra yapılacaktır.

Goodbye! Şaka şaka..

5 Aralık 2012 Çarşamba

Keşke insanların senede 5 defa ışınlanma hakkı olsaydı. Daha az da olabilir, razıyım.

Tüm şartlar sağlansa da yol direnci olduğu gibi isteği de kırdığından bu düşünce fazlasıyla cazip geliyor. Ha bana kalsa haklarımın çoğunu hatta belki de hepsini doğanın içinde olmak için harcardım. Ama senenin sonlarına yaklaşmışken şöyle bir etkinlik için gidiş-dönüş biletimi ayırtırdım.


Haha kendi kendime ışınlanmayı buldum. Sonra buraya uçtum. İyi şeyler bunlar, iyi. Yalnız tam böyle zamanda bana göre bir festival. Ben gidemesem de içim gitmiyor değil..

2 Aralık 2012 Pazar

Boş

Boş kelimesinin orta yerindeki halkada yer ediniyorum kendime. Dön ve dön. Sürekli. Tüm gücüm içinde eriyormuş gibi hissediyorum artık. Eskiden çabalardım. Şimdi tüm gün uzansam ve bir şeyler mırıldansa hayır demem. Yapıyorum olmuyor, bırakıyorum yine aynı. Eh pek bir şey de istenmemişti üstelik. Bazen rüyamda çığlık atıyorum. Sabaha gözlerimi açar açmaz yanmalar başlıyor. Bir kabustan fırlıyorum hayata. Yaşam ki bir kabustan daha alımlı değil. Hızlı adımlarla saplantılarıma yol aldığım bu düzende en yeni iki taneyle kederimi bölüyorum. Her parçam bir yerlerde..



"In pursuit of the impossible nothingness
I found myself.."



"Who am I? Where am I? Why am I still alone?"