4 Ocak 2017 Çarşamba

Başıboşluk..

Yaklaşık iki saat kadar önce.. Koltukta uykuyu savunurken eskilerden bir şey açmak için dosyaları kurcalamaya başladım. Uzun zamandır Madrugada dinlemiyorum. Genelde etkileyici ve zihnimde yer etmiş her anın içine biraz da olsa iliştiğinden iyi anımsıyorum. Arka planda çalmaya başlarken şarkılar, saat yarım saat sonrasını göstermeye başlamıştı bile. Yayılmanın sadece sol tarafa özgü olduğu ve bu nedenle anlamadığım biçimde sağ gözümü bozduğum günlerde, tembelliğimi kendime kanıtlamaya çalışıyor olmalıyım ki dakikaların boşalan içki bardaklarından hızlı hareket etmesiyle bir anda hiç olmadığım ama sanki hep bir taraftan arzuladığım aidiyetlik duygusunu görüyorum uzaktan..

Açıklaması güç.. Anlaması imkansız. Aynı doğrultuda olmadığımız insanlara bir şeyler anlatmak.. Hiçbir ortak nokta yok. Olması için gösterilen çaba, hiç bilmediğimiz bir alanda yükselmemizi sağlayabilirken belirsizlik ve sonrasında karamsarlıkla kendimize kılıf örüp duruyoruz.

Niye konuşuyoruz?! Ne diye sesimiz ölüyor koca öğütücüde?

Bir nefretten ötesidir insanın kendisiyle olan kavgaları. Dünyevilikten uzak içsel yumruklar. Mutluysan kendine geçirirsin, mutsuzsan kendiliğinden gelir.

Gidilen noktadansa hiç bitmeyen yol olsa uğraşımız keşke. Gece ve gündüz sadece yolu izlediğim için yaşam sürdürmek. Seyahat değil. Sadece bir tür gel-git. Derinliğini kestiremediğimiz yerde yaşandığında mucizeden sayılan ama ayak bastığımız zeminde sadece işe gidilen yol.. Yollar güzel ve yollar haddinden fazla uzun olmalı. Uyumaksızın. Ve biliyorum ki karanlık gün ışığından daha keskin. Tüm olanı emer ve bir daha da bırakmaz..

Aidiyetsizleri bile..



Evrenin tüm renklerini içine çekmiş gecede bana eşlik eden..