9 Ekim 2016 Pazar

Parçalar üst üste..

Bereketli toprakları vadetsen böylesine hızla basmazlardı pedala..

Kimse farketmemiştir eminim. Farkeden varsa da oraya ulaşmak için gözünü yoldan ayırmama hatasına düşmüş müdür?

Ve sürekli tekrar eden..

Neye dokunsan buz olup kırılmaz mı? Sağlam ne var?

Öncesinde yumuşak bir haykırış ve sonrasında derine saplanan darbe. Ne desen o değil. Ne söylense sana karşı. Dilimizin kurbanı başka dillerin suçlayıcısı..

Söylediğim her kelime için sonsuz kez sonsuz ağırlıkta bir kayayı ittiriyorum. Her saniyede üzerimize yuvarlanıyormuşçasına çığlık. Felaketler akıldan çıkıyor. Gök gürültüsüne benzer eşsiz öksürük. İşte böyle zamanlarda sağlıklı beslenmek en sade zihinlerden geçerken ben yine olanı reddedip  -üstelik bunu bilinçli yapmayıp- sağlıksız olana yol buluyorum..


Ara..

Bütün bunların akıldan çıkan halisünatif birer görüngüden başka bir şey olmadığı mı düşünülüyordur? Ne acı. Süreç içerisindeki dengesizlik nasıl oldu da kendinde olmayan bir hatayı kapama yöntemi oldu? Bu kadar soru, niye dahası.. Çünkü anlamıyorum. Bir ay sonra belki yaşamımın yarısını tamamlayacağım ve anlamıyorum. Ne oluyor bilmiyorum. Neden yaşamım bir dehlizden bir adım ötesi olmuyor? İki sağlam tuğla bulup gözlerim parlarken beş çürük tahta parçası beni yosunnlaştırıyor?

Ankara'da bu ara zaman durdu. Her saat başka zamanı gösteriyor. Ve onlar ne kadar yanlış olurlarsa ben o kadar olmak istemediğim zamanda yer ediniyorum. Bazen de bunu istiyorum. Aklımdan geçen düşünce, yaşamımdaki en acımasız insanı bile şaşırtarak ilerliyor. Olanın bir adım daha ötesi.

Ah. Bana beş on dil daha versinler. Bazen gerçekten bunun yetmediğini hissediyorum. Ya da sadece anlaşılmaz ve aktarılmaz bir dil.

Üç saat kadar daha uykusuz kalırsam yaşamımın tün gecelerini kucaklayabilirmişim gibi geliyor. Her yer aklımda mimarıymışım gibi çiziliyor. Durmasını istiyorum ama başka bir yerde beliriyor. Bitmiyor..

Yine hiçbir şey yok.. Son iki aydır dinlediğim tek parça belki ifade edebilir..