7 Mart 2012 Çarşamba

Açlık



"Ve öfke, içimde patlak verdi, alev alev ve hoyrat. Paketimi aldım; dudaklarımı kemiriyor, kaldırımda yürüyen sessiz, sakin insanlara çarpıyor, özür dilemiyordum. Bir bey, durup da kabalığımdan ötürü biraz sert söylenince, geri döndüm, kulağına anlamsız bir kelime haykırdım, burnuna yumruğumu dayadım; sonra dizginleyemediğim kör bir öfkeyle kaskatı, yoluma devam ettim. Adam, bir polise seslendi. Ve ben, daha ne isterdim, bir an elime bir polis geçirmekten başka? Polisin yetişebilmesi için bile bile adımlarımı yavaşlattım, fakat gelmedi. Bir insanın, en candan, en hararetli bütün girişimlerinin yüzde yüz boşa gitmesinde bir hikmet var mıydı, neydi?"

Üzerime şimşek gibi çöktü bu sözler. Bazı akışlar kontrolsüzdür ve insana iyi gelir. Yol gibi. Ama bunun iyi geldiğinden emin değildim. Kitabı parmaklarım arasında hafifçe kapattım. Pencereden dışarıdaki uyumsuzluğa bakmaya başladım. Gözlerime inen güneş ışınları da olsa benim gördüğümün bu olduğundan emin değildim. "Açlık" dedim. Fiziksel açlık pekala bastırılabilir ama peki ya ruhsal açlık? Gözlerimi kapattım. Bunun etkisinden çıkmamın uzun yıllar alacağı zaman başladı. Kendi yaptıklarımı düşündüm. Bundan daha azı olamazdı. Aklımdan, hızına yetişmemin mümkün olmadığı kelimeler, cümleler geçmeye başladı. Bıraktım. Sanki her istekli adımlarının karşılığı boşa çıkan ben değilmişim gibi. Bıraktım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder