"Her halükarda suçluydum. Onu doğurarak ölüme mahkum etmiştim. Söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Açıklama. Neyi açıklayacağım? Kime açıklayacağım? Açıklama, bahane bulmak demek. Ölümün bahanesi yok."
Tık tık. Kapıyı bile ikiden fazla, üçten az çalmazdı. Kaldı ki bodrum katında böcek olmaması için yapılan tinerli yakım işlemi gelenin kafasını döndürüyordu. Bağımlılar da bu kadar sinirli mi oluyorlardı acaba?
Tırnak diplerinden başlayarak bir kapı çalmasına kadar bütün vücudu parçalara ayırıp, son cılız tınlamayla beyni toplamaya çalışmak. Ama önce eller yok olmamış mıydı?! Nasıl oluyordu? Dişler ne güne duruyor. Yemek bulamayınca mideden daha çok isyan eden dişler, beyni çiğnemek için nasıl da iştahlandırıyordu dili. Acı ölüm getirmeseydi, insan kol ve bacaklarını baltayla kestikten sonra yediğinde geriye ne kalırdı? Temiz iş doğrusu. En azından bir insanın ölme süresinin 15 dakika kadar olduğu düşünülürse ve midenin de 20 dakikada doyduğu hesaba katılırsa bence olur, olur!
"Onu doğurarak ölüme mahkum etmiştim." Dışarı çıkardığı her sözcük, mukusla karışmış iğrenç kuru şeylerin lapasını andırıyordu. Yapış yapış. Köpeğin önüne atsan yemez. Çürümek zorunda artık. Öyle olması gerekmez mi? Ama insanlar buna da fırsat vermiyor, küflenmiş ne varsa tıkıştırıyorlardı ağızlarına. Yediğim her şey artık benimdir. Onu öğüten enzimler, sıvılar. Benden olanı yemek, beni yemek, leş! Benim sözcüklerim, benim hareketlerim, benden olanı kendine geçirmek.
İnsandan ala leş var mıydı?
İnsan kendini sindirip sonra kusarak yalnızlaşma mıydı?
"Ölümün bahanesi yok." Ölümün cezası var. Ölmemeninkinden daha az olsa da. Ölememeninkinden kaç kat. Hadi patlatın kafanızı!
22 Mayıs 2013 Çarşamba
14 Mayıs 2013 Salı
Role tapın.
Dünya her gün dönüyor. Başım sadece son üç gündür. Birini alıp duvara geçiriyor ve duvarda leke kalıyor. Lekeler hareket ediyor, koşuyor ve o da bir başka duvara çarpıyor. Lekenin lekesi.
Mutluysan çözümün her yerde yanlış da olsa geçerlidir. Bu nedenle ilk paragraf sadece işlevsizler ve gerçek günahkarlar için. Haksızlığı haketmişler için. Her gün yepyeni karamsarlık ve kararsızlıkla uyananlar için. Sokağa çıkıp, umarsızca yürümeyenler, çürüyenler için. Bir köşede. Ev. Evin içinde oda, Odanın içinde bir yatak. yatağın içinde bir dünya. İçindekiler için.
Atlas gibi dünyayı sıkıntılarıyla beraber üstlenmiş ilerliyorum. Belki de ilerlemiyorum. Sisifos ile Atlas kırması olarak yer edinmişim anlamadığım yeryüzünde. Yaşamım boyunca binlerce mimikle sınırlandırılmış olarak. Ama her şeyde bir eksik yok muydu? Alkol fazla kaçmaz mıydı? Ne zamandır içmiyorum. Yatağımda bir geceliğine ben yokken konaklayan adam ertesi gün yalnızları oynamamış mıydı? Soluksuz, suratsız. Ne biçim bir çıkmaz bu benden olanlara dokunanları kendine hapseden. Koltuğun altında bir karadelik mi vardı acaba. Aradığım ve bulamadığım şeyleri araklayan. Ne lümpen bir ağız!
Aklımda hiçbir zaman beceremeyeceğim şeyin hissi. Umutsuz bakış açımı nereden aldığımı biliyorum. Biraz genetik, biraz çevre şartları. Yoğurup fırına sürdüğüm dışı pişmiş ama çiğ kalmış yemek. Gülüş yok. Eğlence yok. Dostlar yok. En uygunsuz zamanlarda insanların olmamı istediği yerdeyim. En uyumsuz zamanlarımda etrafta kimse yok.
Ne karmaşa!
Zıt yönlü bir gelgit çukuru. Başım dönüyor içine bakınca. Ben benim de etraf kim? Rüyasında görünüyorum birinin. Öbürünün başucunda. Su içerken yakalanıyorum beni meydana getirenlere. Çıplakken insanların Tanrısı eşyalarımı alıp kaçıyor. Tanrının insanlarıysa düşüncelerimi, zevklerimi. Yıllardır gitmek istediğim ve zamanla aşırılan bu isteğimden koptuğum İzlanda'yı da birileri doldurmamış mıydı ceplerine?! Şimdi yeni arkadaşlarına ballandırarak anlatmıyorlar mıydı? Bir şarkıyı değere aldanıp aktarınca hemen yüzüme tokat gibi çarpmamış mıydı? Kim benden ne istiyordu ki? Ben ne veriyordum ki? Kendime bir parça yalnızlık sunmamın sebebi zamanın parçaları.
Kabul etmiyorum, kabul ediyorum. Aklım bulanıyor ve hepsi birbirine geçiyor. İşte bu yüzden çıkış yolum yok. Bir girdaba atılmışım. Bekleneni veremeyen, olanı kabul görmeyen. Bu nedenle toz olun ve role tapın! TAPIN!
Mutluysan çözümün her yerde yanlış da olsa geçerlidir. Bu nedenle ilk paragraf sadece işlevsizler ve gerçek günahkarlar için. Haksızlığı haketmişler için. Her gün yepyeni karamsarlık ve kararsızlıkla uyananlar için. Sokağa çıkıp, umarsızca yürümeyenler, çürüyenler için. Bir köşede. Ev. Evin içinde oda, Odanın içinde bir yatak. yatağın içinde bir dünya. İçindekiler için.
Atlas gibi dünyayı sıkıntılarıyla beraber üstlenmiş ilerliyorum. Belki de ilerlemiyorum. Sisifos ile Atlas kırması olarak yer edinmişim anlamadığım yeryüzünde. Yaşamım boyunca binlerce mimikle sınırlandırılmış olarak. Ama her şeyde bir eksik yok muydu? Alkol fazla kaçmaz mıydı? Ne zamandır içmiyorum. Yatağımda bir geceliğine ben yokken konaklayan adam ertesi gün yalnızları oynamamış mıydı? Soluksuz, suratsız. Ne biçim bir çıkmaz bu benden olanlara dokunanları kendine hapseden. Koltuğun altında bir karadelik mi vardı acaba. Aradığım ve bulamadığım şeyleri araklayan. Ne lümpen bir ağız!
Aklımda hiçbir zaman beceremeyeceğim şeyin hissi. Umutsuz bakış açımı nereden aldığımı biliyorum. Biraz genetik, biraz çevre şartları. Yoğurup fırına sürdüğüm dışı pişmiş ama çiğ kalmış yemek. Gülüş yok. Eğlence yok. Dostlar yok. En uygunsuz zamanlarda insanların olmamı istediği yerdeyim. En uyumsuz zamanlarımda etrafta kimse yok.
Ne karmaşa!
Zıt yönlü bir gelgit çukuru. Başım dönüyor içine bakınca. Ben benim de etraf kim? Rüyasında görünüyorum birinin. Öbürünün başucunda. Su içerken yakalanıyorum beni meydana getirenlere. Çıplakken insanların Tanrısı eşyalarımı alıp kaçıyor. Tanrının insanlarıysa düşüncelerimi, zevklerimi. Yıllardır gitmek istediğim ve zamanla aşırılan bu isteğimden koptuğum İzlanda'yı da birileri doldurmamış mıydı ceplerine?! Şimdi yeni arkadaşlarına ballandırarak anlatmıyorlar mıydı? Bir şarkıyı değere aldanıp aktarınca hemen yüzüme tokat gibi çarpmamış mıydı? Kim benden ne istiyordu ki? Ben ne veriyordum ki? Kendime bir parça yalnızlık sunmamın sebebi zamanın parçaları.
Kabul etmiyorum, kabul ediyorum. Aklım bulanıyor ve hepsi birbirine geçiyor. İşte bu yüzden çıkış yolum yok. Bir girdaba atılmışım. Bekleneni veremeyen, olanı kabul görmeyen. Bu nedenle toz olun ve role tapın! TAPIN!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)