12 Nisan 2017 Çarşamba

Asimetri

Yıllar sonra bile yıllar öncesini yaşamak. Kırılmaz döngü, değişmez yitim..

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İnsanların vıcık vıcık birbirlerine karıştığı bir yerde yıllardır görmediğim çocukluk arkadaşımı bekliyordum. Telefonunu yakın zamanda kaybettiğinden dolayı ona ulaşmanın tek yolu; rezil kalabalığa, kimsenin yüzüne doğru düzgün bakmadan göz gezdirmekti. Beynim dönüyordu, midem bulanıyordu, açtım. Son zamanlarda midemi gereksiz bir sürü şeyle altüst ettiğimden bu his çok daha derinden hissediliyordu. Enzimler, sindirmek için yarışa girdikleri şeyi beynime nasıl da çalıyorlardı. Zaman geçiyordu. İşteyken bir türlü akmayan iki ucu keskin saat hiç ummadığım kadar hızlı geçiyordu. Bir süre sonra sadece sol tarafta kalan yarı çıplak dağa ilişti gözüm. Hafif bir heyecan ve şaşırılmayacak ana uzanıyordum sanki. Bir şeylerin bağlanacağı noktayı bildiğimden son zamanlarda hiçbir şey yapmayan ben değilmişim gibi orada öylece dikiliyordum.

Muhabbet alabildiğine akıyordu. Eski zamanlar sanki bir film karesinden gözüme ilişiyordu. Hiç kurmadığım kadar birbiriyle alakasız cümleler savuruyordum. Buna kendim bile inanamazken yine aynı his! Bulantı. Bundan uzaklaşmaya çalıştıkça hareketlerimde birbirine saldıran kolları görüyor, terliyordum. Tırnak diplerime saldırmış, arada bir kelimeleri yarım kesmiş ve tekrar dağa bakmaya başlamıştım. Hep böyle oluyordu. Bundan kurtulmak mümkün müydü?

Beni yürüyen merdivenlere mahkum kılan fiziksel yorgunluk değildi. Zihnim uyuşuyordu ve bu da bedenime hükmediyordu. Aşağıdaki yerde de biraz daha şekerli bir kahve tükettikten sonra çikolatanın masadan yarım ayrılmasına üzülmüyordum bile. Neredeydi baştaki heyecan?! Sarılmalar insana hoş gelir. Belki de koku. Bunu içten bir şekilde mi yapıyordum? Kendimi fiziksel anlamda yetersiz ve çaresiz kaldığım bir zihinsel ölüme mi sürüklüyordum. Bunu bilmiyordum diğer bilmediklerimle birlikte.

Sırf oyalanmak adına giriştiğim şeyler beni acı bir noktaya sürüklüyordu. "Artık kalkalım" dedim ve benim eve doğru yürümemden endişe eden birine, aklından geçirdiği şeyi gerçekleştirmek üzere geri dönüp baktım. Böyle ufak oyunlar kendi içimdeki boşluğun sağladığı şeylerdi. Sadece kahve. Ve başım dönüyordu. Sarhoş gibiydim. Hiç mecalim yoktu. Bir gün sonrası, iki gün öncesi.. Kurulduğu anda içimin ürperdiği cümleleri şimdi ben kuruyorum ve nereye gittiğimi bilmiyorum. Nasıl olduğunun hiç önemi yok derdim.

Çok önemi var.
Çok önemi var!

12.10.2013

* Taslaktı. Zamanı geldi.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder